Yaşam

Aşk filmlerinin unutulmaz şehirleri

Romantik filmlerde izlediğimiz aşk hikayelerinin başrolündeki şehirler, beyazperdede olduğu kadar gerçek hayatta da etkileyici.

Beyazperdenin unutulmaz aşk filmleri, kalpleri kimi zaman ısıtan kimi zaman kıran hikayeleriyle olduğu kadar, bu hikayelerin geçtiği şehirlerle de hafızalarımıza kazınıyor. Filmlerin en romantik sahnelerinin yaşandığı sokaklar, köprüler ve kafeler o şehri ziyaret ettiğinizde tatilinize bambaşka bir anlam katıyor. En sevilen romantik filmlerin çekildiği gerçek mekanlarda biraz dolaşmaya var mısınız?

 

Viyana – Before Sunrise

Bir trendeki iki yabancı olan Celine ile Jesse’nin tanışmasını ve Viyana sokaklarında gün doğana kadar dolaşıp hayat üzerine konuşmalarını anlatan film, insanda sırt çantasını alıp Avrupa’nın tren istasyonlarında kaybolma isteği yaratacak kadar romantik. Ethan Hawke ve Julie Deply’nin müthiş kimyası ve dialogların sade güzelliği bir yana, Viyana da filmi bu kadar unutulmaz kılan çok önemli bir unsur. Prater lunaparkındaki ilk öpüşmeleri, Albertina Sarayı’nın önündeki dialogları ve elbette klasik bir Viyana kafesi olan Café Sperl’deki sahne başta olmak üzere, Viyana’da Before Sunrise sahnelerinin izini sürebileceğiniz birçok mekan bulunuyor.

Paris – Midnight in Paris

Paris’in büyülü romantizmi birçok filmin fonunu oluşturuyor, ancak Woody Allen’ın sınırsız hayal gücünün eseri Midnight in Paris, şehri bir değil tam üç zaman diliminde birden göstererek kalbimizi kazanıyor. Ünlü senaryo yazarı Gil ve nişanlısının, çıktıkları Paris tatilinde aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını anlamasıyla başlayan hikaye, büyülü bir şekilde 1920’lerin ve 1890’ların Paris’ine kadar uzanıyor. Şehre yolu düşmüş birçok ünlü sanatçıyla tanışmanın yanı sıra, sihirli bir de aşk hikayesi izliyoruz filmde. Paris’ten muhteşem görüntülerle açılan filmin en önemli sahnelerinden biri Gil’in 1920’lere ilk yolculuk ettiği o an. Bu basamaklar Latin Quartier bölgesindeki St. Etienne du Mont Katedrali’nin önünde bulunuyor. Gil’in izinden gitmek isterseniz St. Germain de Pres’deki, bir zamanlar ünlü yazarların kahvelerini yudumladığı kafeleri gezebilir, Seine Nehri kıyısında aylaklık edebilir, Alexandre Köprüsü’nden geçebilir ve şehrin en ünlü kitapçısı Shakespeare and Company’nin raflarını karıştırabilirsiniz.

 

Tokyo – Lost in Translation

Tamamen farklı bir kültürde kaybolmanın ve bu yabancı yerde biriyle tanışarak onunla özel bir bağ kurmanın naif hissini harika bir şekilde yansıtan film Lost in Translation, Tokyo’nun neon ışıklarının altındaki kalabalık sokaklarında geçiyor. Filmin atmosferini özellikle şehrin en renkli mahalleleri Shinjuku ve Shibuya’da hissedebilirsiniz. Ne de olsa Bill Murray ve Scarlett Johansson’un canlandırdığı karakterlerin konakladığı ve Tokyo’yu kuşbakışı gören teras barında içkilerini yudumladığı Park Hyatt Tokyo oteli ile o meşhur karaoke sahnesinin yaşandığı karaoke barı bu mahallelerde bulunuyor.

 

Londra – Notting Hill

Londra’nın en büyüleyici mahallelerinden biri Notting Hill ve özellikle hafta sonları epey kalabalıklaşan Portobello Road, Büyük Britanya’nın başkentini ziyaret ediyorsanız mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Mahalleyle aynı adı taşıyan Notting Hill filmi de seyahat kitapları satan bir dükkanı olan William Thacker’ın hayatının, bu dükkana dünyanın en ünlü aktrislerinden birinin girmesiyle değişmesini anlatıyor. Aşkın engel tanıyıp tanımadığını sorgulayan filmde izlediğiniz mekanları gerçek hayatta da görebilirsiniz. William’ın kitapçısı, evi, birlikte gittikleri sinema ve parkın tümü bu mahallede.

 

Barselona & Oviedo, Vicky Cristina Barcelona

Başka bir Woody Allen klasiği olan Vicky Cristina Barcelona, bu kez bizi İspanya’nın sıcacık atmosferine götürüyor. Alışılmışın dışında bir tatil, arkadaşlık ve aşk hikayesini anlatan film bizi Barcelona’nın La Sagrada Familia, Parc Güell gibi en klasik turistik noktalarından Els Quatre Gats gibi ünlü kafelerine, ardından Kuzey İspanya’ya, Oviedo şehrine götürüyor. Oviedo’daki konaklama seçeneklerinden, zarif Hotel de la Reconquista’yı seçtiğiniz taktirde, hem filmde Javier Bardem’in canlandırdığı flörtöz ve cazibeli ressam Juan Antonio’nun hem de yönetmen Woody Allen’ın favori otelinde konaklamış olacaksınız.

 

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu